...

Kadın Çalışmaları Uyg. ve Arş. Merkezi

25 Kasım 2015 Günü Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi’nde Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ve Dayanışma Günü Etkinliği Gerçekleştirildi.
26/11/2015

Tüm dünyayı kasıp kavuran yakıcı bir soruna kadına yönelik inanılmaz boyuttaki ve yaygınlıktaki şiddete dikkat çekmek, farkındalık yaratmak ve çözüm üretmek için katkı sağlama amacıyla düzenlenen bu etkinliğe yoğun bir katılım olmuştur.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği; kadınların erkeklere göre ikinci planda görülmesine, ayrımcılığa maruz kalmalarına ve en önemlisi de şiddete uğramalarına neden olmaktadır.

Kadınlar hemen her gün cinsel şiddete, tacize ya da tecavüze uğruyor, yaygın medya da bu taciz, tecavüz, şiddet haberlerini sıradan vakalar olarak sayfalarına taşıyor.

Medyaya yansıyan haberlere göre; Erkekler 2015’in ilk 10 ayında 236 kadını öldürdü. 2014’te 281, 2013’te 214 kadın öldürdü,167 Kadına Tecavüz Etti.Erkekler 2012'de 165 Kadın Öldürdü, 150 Kadına Tecavüz Etti.Erkekler 2011'de 257 Kadın Öldürdü. Evet bu sayılar ne kadar ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Peki bu sayılar tesadüfi olarak mı ortaya çıkmıştır. Elbette ki hayır. Bu durum bir sürpriz değil. Bu durumu ortaya çıkaran, besleyen ve yeniden üreten o kadar çok mekanizma var ki bu sorunu kökünden çözmek için savunulması gereken hat çok geniş. O kadar çok cephede savaş vermek gerekiyor ki!

2013 verilerine göre, dünya genelinde yaklaşık olarak 14 milyon kız çocuğu, 18 yaşın altında zorla evlendirilirken Türkiye’deki küçük çocukların evliliği ise yüzde 32 oranında. Rapora göre, Türkiye Afrika kıtasından sonra erken yaşta evliliklere ilişkin dünyadaki sorunlu 3. ülke olarak belirlendi.

Türkiye’de 2014 yılında 9 bin 718 kız çocuğu cinsel suçlara maruz kaldı.

Eğitimden, toplumsal, ekonomik ve siyasal bir çok haktan mahrum kalan kadınlar dünyanın dört bir yanında ayrımcılığa, şiddete ve istismara maruz kalmakta, tecavüze uğramakta, meta haline getirilmektedir. Ücretsiz tarım işçiliğinden, mevsimlik işçiliğe, ev içi çalıştırılmaya kadar pek çok alanda emek sömürüsüne de maruz kalmaktadır.

Birleşmiş Milletler tarafından 2015 yılı eğitimdeki tüm cinsiyet eşitsizliklerinin ortadan kaldırılması bakımından hedef yıl olarak belirlenmesine rağmen ülkemizde çocukların henüz 14 yaşını tamamlamadan örgün eğitim dışında bırakılabilmelerine olanak sağlayan 4+4+4 sistemi okullaşma oranlarını genel olarak düşürürken özellikle kız çocuklar üzerinde olumsuz etki göstermiştir. Sadece 2014 yılı itibarıyla ortaokuldan mezun olan 36 bin 401 kız çocuğun açık lise dahil hiçbir okula kayıt yaptırmamıştır.

Kadını ikincilleştiren ve aşağılayarak şiddet uygulayan erkek egemen söylemin yaygınlığı ve hakimiyeti de kadınları baskı altına almaktadır: Örnek mi maalesef o kadar çok ki!...

Kadınların hayatın her alanında olduğu gibi, haklarını aramak için başvurdukları Yargı kurumlarında da cinsiyetçi pratikler ile karşılaştıkları inkar edilemeyecek bir gerçektir. Fail için hangi ceza öngörülürse görülsün, sözünü ettiğimiz yargının cinsiyetçi pratiği her zaman cinsel şiddete maruz kalan kadınları yargılamaktadır.Gittikçe bir kadın katliamına dönüşen cinayetlerde mahkemelerin aldığı gerekçeli kararlar takdire şayan bir yaratıcılık gerektiriyor. 

Kravat takınca “saygınlaşan” tecavüzcüler, "sevişme isteğimi reddedince erkekliğime dokundu, öldürdüm",  “Tayt giydi”, “saat sordu” açıklamalarına haksız tahrik, “karşı koymadı demek ki  “rızası” vardı deyip  ceza indirimlerine alışkınız. Erkek adalet her yerde desteğine koşuyor erkekliğin. Aşırı tutku halinde bir erkeğin aşk saikli cinayetinde ele alınması gereken bir nokta var; erkeklerin şiddetli aşkı!

Toplumsal cinsiyet ve bağlantılı olarak erkek şiddetinin temelinde cinsel rollerin inşası-üretimi var. Erkeklerin bu “şiddetli” aşkı, aşklarının şiddeti, kadınlara da kabullendirilir hatta arzu ettirilir.  Sistemin ürettiği ‘erkeklik’ için 'ya benimsin ya toprağın' sözü bir kamyon arkası yazısı değildir.

1995 YILINDA KADINLARIN KÜRESEL STRATEJİLERİ TOPLANTISINDA SUNULAN BİLDİRGE /KADINLARIN ANDI

Bizler, yeni bir binyılın eşiğindeki kadın insan varlıklarıyız. Bizler, türümüzün çoğunluğunu oluşturuyoruz; buna karşın hep gölgelerde yaşadık. Bizler görünmeyenleriz, okur-yazar olmayanlarız, emekçileriz, göçmenleriz, yoksullarız. Ve diyoruz ki, artık böyle olmayacağız! Bizler, açlık çeken kadınlarız -temiz suyun ve kahkahanın, okur-yazarlığın, aşkın susuzluğunu çeken kadınlar...

Bizler, her toplumda, her zamanda var olduk. Katliamlar yaşadık, ama var olmaya devam ettik, isyan ettik, başkaldırdık ve isyanımızın izlerini bıraktık. Bizler, sürekliliğiz; geleceği geçmişle, mantığı duyguyla dokuyoruz. Bizler, aklı başında kadınlarız ve EVET diye haykırıyoruz!

Bizler, kemikleri kırılmış; sesleri, akılları, yürekleri kırılmış kadınlarız -ama gene de, HAYIR diye fısıldamaya devam ediyoruz.

Bizler, ruhunu hiçbir kökten dinci kafesin hapsedemeyeceği kadınlarız. Bizler, bahçelerimize, soluduğumuz havaya, ırmaklarımıza, denizlerimize, ölüm tohumları saçılmasına izin vermeyi reddeden kadınlarız.

Bizler, her birimiz değerli, benzersiz, gerekliyiz. Birbirimizin aynısı olmak zorunda değiliz ve bunun için kendimizi güçlü, gönençli ve rahat hissediyoruz. Bizler, özlemin kızlarıyız. Bizler, 21. yüzyılın politikalarını dünyaya getirecek olan gebe kadınlarız, Bizler, erkeklerin, "kendinizi onlardan sakının" diye uyardığı kadınlarız.

Bizler, bütün sorunların bizim sorunlarımız olduğunu bilen kadınlarız; bilgeliğimize yeniden sahip çıkıyor, yarınlarımızı yeniden icadediyor, iktidar da dahil olmak üzere her şeyi sorguluyor ve her şeyi yeniden tanımlıyoruz. Neye ihtiyacımız olduğunu, öfkemizi, umudumuzu, geleceğe ilişkin hayallerimizi ayrıntıyla belirledik son bir kaç on yılda.

Sessizliğimizi kırdık, sabrımızı tükettik. Acılarımıza ağıt yakmaktan bıktık, Belirsiz sözlerden ve beklemekten bıktık. Eyleme, onura, sevince susadık. Artık, yalnızca sabretmek ve varlığımızı sürdürmekle yetinmek istemiyoruz.

Bizleri inkar etmeye, tanımlar içine hapsetmeye, eritip yok etmeye, mahkum etmeye çalıştılar; köleleştirildik, özgürlüğümüz kısıtlandı, sürgünlere ve gaz odalarına yollandık, tecavüze uğradık, dayak yedik, yakıldık, gömüldük. Ama hiçbir şeyle, kendi başarısız sistemlerini kurtarma teklifiyle bile, teslim alınmadık.

Binlerce yıldır kadınlar, iktidara sahip olmaksızın sorumluluk taşıdılar; erkekler ise, sorumluluk taşımadan iktidara sahip oldular. Şimdi, bizlere dost olma cesaretini gösteren erkeklere bir denge olanağı, bir gelecek sunuyor, bir yardım eli uzatıyoruz. Ama, onlar olsun ya da olmasın, biz yolumuza devam edeceğiz.

Çünkü bizler Kocakarılarız, Yeni yetmeleriz, ilk gelen ama sonuna dek direnen Yerlileriz, tümüyle farklı bir boyutun yerlileri... Biz Zambia'da kız çocuğu, Burma'da büyükanne, El Salvador ve Afganistan'da, Finlandiya ve Fiji'de kadınız. Balinanın türküsü ve yağmur ormanıyız. Kıyıda patlayacak olan dip dalgasıyız; yitik ve aşağılanmış ve gözyaşları içinde bile olsa, ışığa doğru sendeleyerek koşanlarız. Bunların tümü de biziz.

Biz yoğunluk, enerji, kabından taşmış varlıklarız -artık daha fazla beklemeye tahammülü kalmamış, durdurulamaz varlıklar. İşte yeni binyılın eşiğinde duruyoruz, ardımızda yıkıntılar, bize yön gösterecek bir haritadan bile yoksun, dilimizde, korkunun keskin tadı. Gene de zıplayacağız. Tahayyül etmek, bir yaratıcılık eylemidir. Yaratıcı olmak ise iradenin uygulanması. Bunların tümü politiktir. Ve mümkündür.

Ekmek, Tertemiz bir gökyüzü. Barışın egemenliği. Bir yerlerde şarkı söyleyen bir kadın sesi, pişen yemeklerden tüten duman gibi her yeri saran bir melodi. Silahları bırakmış askerler, bereketli hastalar, iyileşmiş yara, istenen çocuk, özgürlüğüne kavuşmuş tutsak, bütünselliğine saygı gösterilen beden, geri dönen sevgili, işaretleri anlamlı ve okunur kılan o büyülü yetenek. Eşit ve hakça paylaşılan, değeri verilen emek. Sorunları çözmek için varılan anlamadan duyulan sevinç, Yalnızca selamlamak İçin kaldırılan eller. Güvenli yerler -yürekler, evler, ülkeler- öylesine güvenli ki, en sonunda artık güvenli sınırlara gerek kalmamış. Ve her yerde kahkahalar, dayanışma, sevinç, dans, doygunluk.

Mütevazi bir cennet, şimdi de. Biz bunu gerçek kılacağız, kendimizin yapacağız, politikayı, tarihi, barışı yaşatacağız, bunları ulaşabilir kılacağız, yaramazlık yapacağız, farklılık yapacağız, sevgi üreteceğiz, bağlar kuracağız, mucize yaratacağız. İnanın bize.

BİZ DÜNYAYI DEĞİŞTİRECEĞİZ!

25 Kasımlara Gerek Kalmasın, Şiddetsiz Bir Dünya Dileğiyle !...